Barselona Seyahat Rehberi – Barselona Barselona
La Sagra da FamiliaBarselona seyahat rehberi için buyurunuz efendim…
Barselona Barselona – Bamboléo Bamboléo
Hohohoh… Yılbaşı değil bir Barselona gezisiyle karşınızdayız. Ee ne alaka?
Barselona denince ne geliyor akıllara; La Sagrada Familia, La Rambla caddesi, Camp Nou, işaret parmağıyla ileriyi gösteren adam nam-ı diğer Kristof Colomb heykeli, çikolata, meyve pazarları, Parc de la Ciutadella, Gaudi’nin ölümsüz eserleri, herkesin fotoğraf çektirdiği Katalon Sanat Müzesi, daha niceleri… Hayydiiii başlayalım!
BARSELONA’YA NASIL ULAŞTIM?
Öncesine dair kısa bir özet
Instagram:
View this post on InstagramA post shared by DÜNYAYIGEZERKEN🎒Seyahat|Travel (@dunyayigezerken) on
Erasmus sürecinde Polonya’da geçirdiğim 4,5 ayda Polonya’da Master Tur’u keşfettik! Master Tur gururla sunar; Erasmus için Polonya’ya gelen bir Türk gencinin Polonya’da kalmak istemesiyle gelişir olaylar… Öncelikle tur şirketi açar. Polonya’ya gelen öğrencileri Avrupa ülkelerinde uygun fiyat ve rehberle birlikte gezdirmeyi amaç edinmiş bir Türk kuruluşu olur Master Tur.
Master Tur aracılığıyla gittiğimiz İtalya’dan İspanya’ya gitmek isteriz ve öncesinde plan yaparız. Planımızın işlemesi için Ryan Air de bize yardımcı olur. Çünkü neden olmasın; çok ucuz. İtalya-Barcelona, Barcelona-Malaga, Malaga-Katowice uçak biletlerini 25 Euro’ya aldığınızı bir düşünsenize. İtalya’dan birkaç saatlik rötarla Barcelona’ya varırız. Ancak geceyi havaalanında geçiririz çünkü İspanya’da yer ayarlamadık. -şimdilik-
Karşınızda Barselona’nın Simgesi La Sagrada Familia
Barselona’da sabah olur ve biz yatak yaptığımız oturma yerlerinden kalkarak sevinçle dışarı atarız kendimizi. Barselona macerası başlıyor. Akşam göreceğiz macerayı… Her neyse öncelikle Barselona’daki o heybetli modern neo-gotik mimariyi La Sagrada Familia’yı görmek isteriz. Barselona denince akla o geliyor çünkü. Elimizde harita, hiçbir ulaşım aracı kullanmadan Barselona’nın sokaklarında keşfederek, sorarak ulaşırız her yere. Sora sora bulduk La Sagrada Familia’yı. Yıllardır tadilatı bitmeyen bu yapı hakkında gitmeden biraz araştırma yapmış; bitmeyen kilise olarak da adlandırıldığını öğrenmiştik. Modern neo-gotik art nouveau tarzıyla Barselona’nın simgesi olarak bilinen kilisenin tam adı “Templo Expiatorio de la Sagrada Familia” anlamı ise Kutsal Aile Kefaret Tapınağı. Kutsal Aile Katedrali olarak da biliniyor. Mimar Gaudi’nin adeta hayatını adadığı halde yapının yalnızca bir kısmını bitirebilmiş olması ve aradan geçen yüzyıllar sonra bile halen bitmemesi merak uyandırıyor. Neden bitmez ki?
Gaudi, La Sagrada Familia’ya 1883 yılında başlar. Mimari bilgisini İsa, Meryem ve Kutsal Ruh’u simgelerek oluşturmak ister ve kendini tamamen bu esere adar. Gerçekten hayatını adar, başka bir işle ilgilenmez, vefat edene dek burada yaşar. Gaudi ölümüne dek uğraşsa da katedralin yalnızca bir kulesi ve girişi biter. Gaudi’nin tasarımları 1936- 1939 yılları arasında İspanya iç savaşında yanar ve inşaata 1940 yılında devam edilir. Gaudi’nin karmaşık mimari tarzı ve çizimlerinin günümüz teknolojisine uyarlanamaması yapının tamamlanamama sebepleri arasında gösterilir. Gaudi’nin ölümünün 100. yılında yani 2026 yılında biteceği ise konuşulanlar arasındadır. Bu nedenle özellikle ağırdan alındığı da söylentiler arasındadır.
Dindarlığı ile bilinen Gaudi, kulelerin tepesindeki süslemelerin yeryüzü ve cennet arasında bir bağlantı sağlarmış gibi göründüğünü belirtir. La Sagrada Familia’da hiçbir duvar dik, düz değildir, nereye bakarsanız bakın devinim olduğunu görürsünüz.
La Sagrada Familia’ya olan tutkusunun Gaudi’nin ölümüne neden olduğu da söylentiler arasında yerini alır. Görkemli eserine bakmak amacıyla karşıya geçmek için geri geri giderken trenin altında kaldığı söylenir. Ahh be Gaudii… Doğruysa çok üzücü değil mi?
10 Haziran 1926 yılında hayata gözlerini yuman ünlü mimarın naaşı ise katedralin mahzen mezar kısmında yer alır.
Barselona Seyahat Rehberi
Devam devam…
Yüzlerce fotoğraf çektiğimize göre kendimizi gezmiş kabul edebilir, yola devam edebiliriz. İkinci hedefimiz parlak, yukarı doğru sivrilen, gündüz gözüyle turuncumsu, grimsi görünen bir diğer yapı Barselona Su İdaresi… harika bir seçim, müthiş bir gezi rotası! Ama adam bizi uyarmıştı; ‘Orada bir şey yok, napacaksınız orada?’ demişti İspanya’da yaşayan milyoncu bir Türk… Milyoner değil Türkiye’de 1 milyoncu mağazalarına karşılık gelen dükkâna sahip bir amca. Nerede karşılaştık? Barselona’nın ara sokaklarında gezerken bu milyoncu diye tabir ettiğimiz bir dükkân dikkatimizi çekti ve çok ucuz olan kartpostalları incelemeye başladık. Arkadaşım Burcu bütün kartpostallara teek tek bakıp beğenene kadar tepemizde bir adam belirdi. Belli ki dükkân sahibi bir amcaydı. Burcu ‘Ayy bunun şurasını beğenmedim, ucuzmuş ama güzel değilmiş, şunun da şurasında şu turuncu şey yok…’’ derken tam “Burcu adam başımızda tip tip bakıyor hadi başka yerden alalım” diyecekken “Ben çizivereyim oraya kalemle istediğinizi hohohoh :D” demez mi? Ay amca yaa amaç neydi ki? Nereden geliyor, nereye gidiyorsunuz diye sorgu suale tutulduktan sonra dedik ki şuraya gitmek istiyoruz; Barselona Su İdaresiymiş turuncu olan yapı… Amca da “Oraya gitmeyin orada bir şey yok ki İSKİ gibi bir şey su idaresi o”. Başka yerlere gidin oraya gitmeyin diye ısrar ediyor. Biz de tutturduk illa oraya gideceğiz, o kadar İspanya’ya gelmişiz su idaresini görmeden gidecek değiliz! Her neyse adama zorla tarif ettirdik, beğendiğimiz kartpostalları da bize hediye etmek istedi kırmadık ve yolumuza devam ettik. Gittik, hiçbir şey yokmuş, çimlere oturup biraz bakındık, fotoğraf çekinerek yolumuza devam ettik.
Sıradaa meyve-sebze en önemlisi çikolata pazarııı… Ayyy! Marcet De La Boqueira! Önce La Rambla’yı anlatmalıydım belki heyecan yaptım. Yalnızca Barselona’nın değil dünyanın en ünlü pazarlarından biri olarak kabul ediliyor. Meyve-sebzenin yanı sıra bitki çeşitleri, deniz, et ürünleri ve Katalan mutfağına ait çeşitli ürünler satılmaktadır. Tropik meyveler uygun fiyatlara satılmakta. Tropik meyveler kadar çikolata çeşitleri de oldukça ilgi görüyor. Şehrin en ünlü restoranları lezzetli yemeklerini bu pazardan aldığı ürünlerle ortaya çıkarıyor. Şehrin en taze en organik gıdaları bu pazarda geell gell! Taa 1200’lü yıllara dek dayanan Pazar 1300 yılında mezbaha olarak kullanılmış, 1835 yılında ise Pazar olarak ilan edilmiş. Tam 1600 metrekare alana sahip ve resmi belgelere göre 27000 (piyuuu) çeşit ürün satışı yapılmaktadır (belgelerle konuşuyorum)
Akşam pazarı tabiri burada da geçerliymiş sevgili pazar severler. Ürünler, elde kalmaması amacıyla uygun fiyatlara satılıyormuş. Pazar günü kapalı olduğunu aklınızda tutarak; 08:00 – 20:00 saatleri arası açık olduğunu unutmadan gidip görmenizi tavsiye ederim.
Eğer bir yerlerden metro ile gelecek olursanız Liceu Durağı’nda inerek pazara kolaylıkla ulaşabilirsiniz. La Rambla caddesinde yürürken bi gidelim derseniz de cadde başlangıcından yaklaşık 200 metre ileride sağ tarafta kalan pazara ulaşmanız işten bile değil.
La Rambla mı? O da ne la!? (Pffff :P)
Nedir La Rambla? Bir nevi İstiklal Caddesi… festivallerde, kutlamalarda milyonların buluştuğu, biz oradan geçerken de bir eylem vardı fotoğrafta sarı kırmızı bayrakların olduğu kalabalığa sarı gözlüklerimle istemeden uyum sağlamış oldum.
Caddede en çok dikkat çeken (kişiden kişiye göre değişse de) sokak sanatçıları, ünlülerin portreleri, çiçekçiler, pandomimciler, heykeller… Tarihi yapılar, tiyatrolar, sanat merkezleri en çok ziyaret edilen yerlerdendir.
Arapça’da kurumuş nehir yatağı anlamına gelen Ramla kelimesi caddeye adını veriyor. 13. Yüzyılda buradaki Barcino şehrinin surları nehir yatağını takip ediyormuş. Zamanla nehir kurumuş ve nehir yatağı dolmaya başlamış. Birbirini takip eden 5 kısa sokak ise La Rambla caddesini oluşturmuş. Orijinal adı La Ramblas ‘’Ramblalar’’ anlamında çoğul bir kelimedir.
La Rambla Caddesi’nin Katalonya meydanı girişinde yer alan çeşmeden su içenler rivayete göre Barcelona’ya tekrar gelirmiş. (her ülkede olur ya böyle rivayetler, Barselona da eksik kalmasın)
Reial Meydanı, müzeler, sanat merkezleri, tiyatrolar, restoran, cafe, barlar ve mağazalar bu caddeye eşlik ediyor.
Aaaa Kristof Kolomb heykeli göründü. La Rambla caddesinin bitişini simgeleyen heykel işaret parmağıyla Amerika’yı gösteren kaşifin Amerika’yı keşiften dönüşünü simgeliyor. Heykel ziyarete açıktır ve asansörle üst kata kadar çıkılabilmektedir.
Gaudi’nin bir diğer önemli eseri olan Park Güell’e ne yazık ki gidemedik sevgili dostlar. Ancak ilginç eserlerinden biri olan Casa Mila’yı (La Pedrara) yoldan geçerken görmüş olduk.
Parc de la Ciutadella, Barcelona’nın yemyeşil, güzel turistik parklarından. Adını, 18. Yüzyılda şehri yöneten büyük hisarlardan almış. İçerisinde kayıkla dolaşılabilen bir göl, hayvanat bahçesi, Doğa Tarihi Müzesi ve Gaudi’nin öğrenciyken katkıda bulunduğu fıskiye yani Font Monumental bulunuyor. Parka giriş ücretsizdir, her zaman ücretsiz kalacaktır. Günün her saati girebilir, uzun yürüyüşler yapabilirsiniz. İçerisinde kocamaaan bir fille karşılaştık. Gerçek diil canıım. Biz fotoğraf çekerken yanımıza yoldan geçerken bizimle fotoğraf çekinmek isteyen arkadaşlar da geldi (nedendir bilmem) ve sonra yolumuza devam ettik.
Palau Nacional Katalan Ulusal Sanat Müzesi
Barselona’nın gösterişli saraylarından Palau Nacional Katalan Ulusal Sanat Müzesi. İçerisinde fotoğrafçılığın doğuşundan günümüze kadar olan bir sergi ve M.Ö. 6. yüzyıldan itibaren madeni para, madalyon ve kağıt koleksiyonu bulunuyormuş. Etrafı da pek güzel.
Biz Barselona’ya gittiğimizde bir turla karşılaştık (yani bir tanıtımıyla birlikte onları gördük ve kısa bir süre eşlik edebileceğimizi söylediler, İspanya’da çok iyi insanlarla karşılaştık birazdan okuyacaksınız) ve birlikte bazı yerler gezdik. Ee nereleri, ne alaka şimdi demeyin, çok ünlü yerler değildi ancak ara sokaklarını görmüş olduk, biz pek dinlemedik rehberi (marifet gibi). Her ne kadar bireysel gezmeyi sevseniz de (biz çok severiz) arada böyle fırsatları değerlendirin. Farklı yerler görür, farklı yiyecekler hakkında bilgi sahibi olur ve farklı kişilerle tanışırsınız. Tur grubuyla kısa bir vakit geçirdikten sonra ayrıldık ve diğer yerlere haritamız önderliğinde kendimiz gitmeye karar verdik.
KAPTI AMA KAÇAMADI!!!
Sabah erken saatlerde çıkmış birçok yeri gezmiş halde en sonunda akşam olmuştu ve Barselona Marina’ya gelmiştik. Aa, gündüz insanların güneşlendikleri, kalabalığın bulunduğu yerde kimsecikler yoktu. ‘’Burcu burada da kimse kalmamış, neden ki acaba, sabah bir hayli kalabalıktı’’ dedikten sonra Burcu ‘’Ne güzel işte kimse yokken harika fotoğraflar çekeriz!’’ Hu huu! Burcu’yu kimsecikler yokken çeşitli pozlarla çektikten sonra sırada ben vardım. Birazdan kimsecikler yokken fotoğraf çekilme şerefine nail olamayacaktım. Maalesef nasip, kısmet ben fotoğraf çektiremedim, orada o akşama ait bir anım yok! Neden? Ben tam poz vermeye geçtim ve Burcu fotoğraf makinesini ayarladı çekecekken yanıma bisikletli bir adam geldi. İspanyolca bir soru sordu, ben de anlamıyorum, lütfen İngilizce söyleyin tarzı bir cevap verdim. Adam aynı cümleyi yine İspanyolca söyleyince ben bir işkillendim. Çünkü adam önemli bir şey olmuş gibi rol yapmaya çalışıyordu ancak oyunculuğu Flash Tv oyuncularından halliceydi. Yok yani yapamıyordu, çok amatör duruyordu. Eyvah dedim başıma bir şey gelecek beni yaralayıp denize atacak, çantamı alıp kaçacak! (denizin kenarındayım) çantama göz attığını fark ettim ve al işte bittim böyle ölecekmişim, sonum böyle olacakmış evhamlarıyla kendimi yemeye devam ettim. Hani zor zamanlarda, insanlar öleceğini düşündüğü zamanlarda hayatı film şeridi gibi gözlerinin önünden geçermiş ya bende öyle olmadı. Geçmişte yaşadıklarım bir özet niteliğinde geçmedi, vizyonda Gelecek Program oynadı. Adeta bir fragman… Fragman şöyle; acı çekerek ölüyorum, çantamı alıp kaçan kapkaççı içinde para olmadığını görünce sinir olup Accessorize’dan 40 zloty’e aldığım turuncu güzelim çantamı bir kenara fırlatıp yoluna devam ediyor ve ben de öldüğümle kalıyorum. Ahhhh.. Ben yaralanıp denize düşüp ölüyorum, ailem feryat figan… Annem, babam ağlıyor, ana haberler çığlık ve ambulans sesleriyle başlıyor, ilk birkaç haberden sonra ‘Erasmuslu gencin İspanya’da hazin sonu’ temalı ölüm haberim veriliyor. Cenaze işlemlerimden bahsediliyor, görüntülerde THY’ye ait (THY neden bilmem) uçak iniş yapıyor ve ailemin hüzünlü görüntüsü ekrana geliyor. Ahh keşke gelmeseydim ama nereden bilebilirdim ki. Sadece gezmek istemiştik. Bu kötü insanlar yok mu… İnsana her şeyi sorgulatıyor. Bu düşüncelerin arasına cenazelerin hangi uçaklarla yolcu uçaklarıyla mı getirildiğine dair anlamsız bir soru giriyor araya, aklıma takılıyor, yani ‘Babam böyle pasta yapmayı nereden öğrendi’ sorusuyla eşdeğer o an için.
Devam… Adam aynı cümleleri kurmaya devam ediyor. Bense ‘ona yardım etmek istiyor’ rolümü bir kenara bırakarak özüme dönüyor Türkçe sinirleniyor, adama kızıyorum. Burcu anlam veremiyor Elif yeter artık noluyor diyor uzaktan uzaktan. O an eğer yalnız olsaydım fırrrr Tazmanya canavarı gibi kaçardım, ancak adamın yalnız olmadığına ve arkadaşıma çok kötü bir şey yapacaklarına dair düşünce beni alıkoyuyor, vicdan veya başka bir şey. Ben böyle düşünürken bir çığlık ki sormayın “Eliiiiiffff!” başımı arkadaşımın olduğu yere çevirmek yıl gibi geldi. Bir insan saniyeler içinde o kadar çok kötü senaryo yazabilir mi kafasında? Yazıyormuş. Kafamı çevirdiğimde arkadaşımı kanlar içinde bulacağımdan korktum neyse ki hiçbir şey olmamış, sadece çantasını alıp kaçmış adamın biri. Beni de bir sevinç kapladı o kötü senaryolardan sonra kapkaç olduğunu görünce ohh bee dedim napayım yaşıyoruz ya her şey halledilir. Burcu ‘’Eliiiif, pasapoooort’’ diye acı acı bağırıyor, bir yandan koşuyor, ağlıyor. Ben de fırladım, uçtum. Çantayı alan da bir bisikletli ve çantayı aldıktan bir süre sonra dengesini kaybediyor, sendelerken ve Burcu ‘pasapoooort, vooaaaaa!’ diye bağırırken oradan İspanyol yardımsever 20’li yaşlarda iki genç kız (Sırlar dünyası gibi şaşakaldık yav) resmenn bisikletlinin önünü kesiyor ve adam artık dayanamayıp çantayı fırlatıyor o derece (biz şok!). Ooo Allah’ım nasıl bir şanstır? Kızlara minnettarız ancak kızlar bir cool ki sanki normal hayatlarında bir Spiderwoman, bir Superwoman (yani pek uyumlu olmuyormuş), sanki bir kahraman diyim. Önemli değil diyerek yollarına devam ediyorlar, Burcu şakır şakır ağlıyor. Halbuki çantada hiiç önemli bir şey yok pasaport da yok. Neden pasaport diyor peki? Çünkü Fransa’da pasaportunu çaldırdı ve o an pasaportunu çalıyorlar diye düşündü büyük ihtimal. İçinde abur cubur, su gibi eften püften şeyler var ama korkumuz büyük. Korkudan birbirimize sarılarak La Rambla caddesinden tedirgin gözlerle hızla geçerek gündüz ayarladığımız, 8 – 10 kişiyle aynı yerde kalacağımız hostelimize koştuk. Bu da böyle bir anımızdı. Diyeceğim o ki dikkat edin, ıssız yerlerde dikkat edin kendinize, çantalarınıza. Bizim gibi şanslı olamayabilirsiniz. Karşınıza kahramanlar çıkmayabilir. Buradan o iki gence tekrardan teşekkürlerimizi borç biliriz. Siz! Koca yürekli, iyi insanlar iyi ki varsınız!
Önlemlerimizi aldık kendimize içimize koyabileceğimiz siyah deri ipli bir babaanne cüzdanı aldık, paramızı ve pasaportumuzu çantayı içimize saklayarak tedbirli tedbirli gezdik. Barselona macerasından sonra sırada Malaga var. Malaga ne alaka, İspanya’ya gitmişken farklı şehirlere gidebilirdik aslında. Ancak Burcu’nun arkadaşı bir süre Malaga’da staj yapmış ve çok övmüş biz de meraktan ‘E bi gidelim nasıl bir yermiş, denize gireriz’ dedik ve Ryan Air ile biletler ucuz olduğu için gittiiik.
Bu arada Barselona’da gördüğümüz diğer yerlere ait fotoğrafları da paylaşıyorum. Stada ise oraya kadar gitmişken içine girmedik. Neden böyle bir saçmalık yaptık, bilmem. Oralarda dolandık, baktık, e hadi dönelim artık dedik döndük. İlgi alanı, yorgunluk vs işte. Gerçi şimdi olsa girip görmek isterim. İnsan bir merak eder yahu yuh. Artık bir dahaki sefere Barselona’yı farklı açılardan farklı tecrübelerimle aktarmak dileğiyle… Hoşçakalın!
İstanbul’da nasıl gezdik hadi bi’ tık tık. Takiplere doyamadıysanız ve daha fazla yer görmek için Instagram‘a da bekleriz. Hadi Gelin…
Dünyayı Gezerken görüşmek dileğiyle…