İstanbul Seyahat Rehberi – Karmaşada bir Güzel Şehir
İstanbul seyahat rehberi hazırlamak zor mu zor arkadaşlar. Ancak İstanbul’un gezilecek yerleri oldukça eğlenceli ve heyecanlı. Biz İstanbul gezisi için çok da hazırlık yapmadık. Sadece birkaç lokasyon inceledik. İstanbul bildiğiniz üzere Tuzla’dan başlar. Biz de öyle yaptık. Tuzla’da ailemizin yanında kaldık. Bu yazımızda İstanbul’da gezilecek yerler listesi hazırlamaktan ziyade bulunduğumuz sürede gezebildiğimiz yerleri sizlere tanıtmayı amaçladık.
View this post on InstagramA post shared by Travel ✈ Seyahat (@dunyayigezerken) on
Hızlı tren ile İstanbul’a geldik. Daha sonra yer kapmak için Tuzla dolmuşlarına koştuk. Ancak hafta içi olduğundan ve mesai saatleri bitimi olmadığından yer bulabildik. İnip eve varınca kendimizi dinlenmeye verdik. O gün dinlenme ile geçti. Sabah uyanıp yola koyulduk. İlk rota elbette İstiklal Caddesine idi.
İSTİKLAL CADDESİ VE TAKSİM
Uyandıktan sonra 130Ş isimli şirin ama kalabalık bi’ otobüse bindik. Yolculuğumuz ara duraklı devam etti. Çünkü bir mont almamız gerekiyordu. Bu sebeple Emek durağında inerek Decathlon mağazasına uğradık. Bir softshell rüzgar korumalı, hava alan montumuzu aldıktan sonra yola metro ile devam etme kararı aldık. Çünkü otobüsten daha hızlı bir ulaşım sağlıyor. Kadıköy’de indiğimizde biraz çevreye göz gezdirdik. Hava da hafif bir yağmur var. Ancak Haydarpaşa Gar’ının güzelliğini hiçbir yağmur ve sis saklayamaz. Haydarpaşa’yı her gördüğümüzde daha da üzüldüğümüz bir gerçek. Umarız bir sonraki görüşümüzde o eşsiz ve muhteşem görüntüsüne tekrar kavuşur. Biz onu eski hali ile hatırlıyor ve öyle daha çok seviyoruz.
İSTANBUL DEMEK VAPUR DEMEK
Harika bir sakinlik yerini vapurun motor sesine bıraktı. O kadar harika bir ses ki bize denizi hatırlatıyor. Hani bazen bir sahilde dalga sesi kaydedersiniz de birine gönderirsiniz ya bizim için bu vapurun sesi de tıpkı dalga sesi kadar harika bir şey. Çünkü mevcut olanın her zaman tadını çıkarmayı bilmeli insan. Vapur sesini duymadığımız da olabilirdi. Birden soğuk bir rüzgar geçti yanımızdan. Bu düşünceler ile vapurun açık kısmına gelmiştik bile. O klasik ve eşsiz İstanbul’du karşımızda duran ve içinde bulunduğumuz. Ancak öyle bir sevmiştik ki aynı yerden 1000 defa daha geçsek bıkmazdık. Belki sürekli burada yaşamadığımızdan belki de bu yazıyı yazarken gidişimize bir gün kaldığı için duygulandığımızdan belki de Mavi Duvar şarkısının arka planda açık kaldığından böyle düşünüyorum. Ancak yok ya yine de bıkmazdık gibi hissediyorum. Bu nedenle İstanbullular şehrin kıymetini bilin diceğim o 😀
Martılar o kadar güzel uçarken bir yandan da karınlarını doyurmanın telaşı içerisinde vapurun çevresinde klasik uçuşlarını yaparken biz de günün planını bir kez daha gözden geçiriyorduk. Plan dediğimde ana semtleri belirlemek. Onun haricinde her şey spontane.
Hadi bakalım Galata Kulesine yaklaştık. Bu manzara bize vapur yolculuğunun bittiğini anlatıyor. Hadi inelim bakalım.
KARAKÖY
Hiç böyle yapmazdık. Ritüellerimiz gereği hep Eminönü’nde iner. Kalabalığın içerisinde önce bir tabure araması yapar ve balıklarımızı alır almaz da tabureye çöker ve özlediğimizi belli edercesine çılgınca yerdik balık ekmeklerimizi. Ancak bu sefer bi’şey oldu. İkimizden de balık-ekmek yiyelim cümlesi gelmedi. Belki de yarın son gün diye yeriz. Bu nedenle Karaköy’de indik.
Karaköy güzel bir yer. Pek çok otel, Mükellef Karaköy, iskeleleri ve o harika yapıları ile mükemmel Karaköy. Karaköy’e geldiğimiz zamanlar füniküler kullanmaya bayılırım. Nedense ayrı bir havası var gibi gelir bana hep. Ancak bu sefer yürüyecez arkadaşlar. Fünikülerin yan yolundan yukarı doğru hafif tempolu tırmanışımıza başladık. Bu tırmanışa yeni vardığımız yol üzerinde de devam ettik. Bu yol öyle sıradan bir yol değil elbet. Bu yol üzerinde sağ tarafta Kamondo Merdivenlerini görebilirsiniz. Bu merdivenler anlatılanlara göre Abram Kamondo tarafından torunlarının ev-okul arası ulaşımlarının daha kolay olmasının sağlanması için yapılmıştır. Bu torun sevgisi gerçekten çok hoşumuza gitmişti. Oldukça estetik görünümlü merdivenler şu sıralarda biz gezginlerin Galata Kulesi’ne ulaşmasını kolaylaştırmak için kullanılmaktadır. Barok esintili bu merdivenlerden Galata Kulesine ulaşmanız tavsiyemdir.
Yol üzerinde daha doğrusu yokuş üzerinde Avusturya Lisesi bulunmakta. Yokuş çıkarken o büyük kapının arkasında nasıl bir ortam, eğitim olduğunu merak ederken yol gittikçe daraldı. Çeşitli kafeler ve giyim dükkânlarının olduğu bir yerden sola dönerek Galata Kulesine yol almaya devam ediyoruz. Sonunda Galata Kulesine varmıştık. Galata Kulesi o kadar muazzam ki anlatmak istemiyorum. Gidin, görün ve gezin istiyorum. Ancak birkaç bilgi de vereyim.
GALATA KULESİ
Galata Kulesi İstanbul’un büyük bir bölümüne hâkim bir yerde bulunmakta. Yapı zaten yüksek ve yokuşa nizam bir yerde bulunduğundan yapının tepesi daha da yukarıda gözükmekte. Bu nedenle yukarı çıktığınızda İstanbul’a bakışınız kuş bakışından farksız olacaktır. Bu güzelliğe kendinizi hazırlayın lütfen. Aşağıda beklerken İstanbul simülatörüne girmeyi düşünerek biletinizi aşağıdan alın ve yukarıdan inerken simülatörü de deneyin. Galata Kulesinin pek çok açıdan fotolarını elde edebilirsiniz. Ancak güzel foto spotları için instagramda biraz gezinmeniz lokasyonlar adına size bir fikir verecektir.
Galata Kulesi 528 yılında fener kulesi olarak inşa edilse de savunma amaçlı olarak da kullanılmıştır. 69.90 m. uzunluğunda olan kule çeşitli görevler için kullanılmıştır. Hatta zindan olarak bile hizmet vermiştir. Bizanslılar zamanında ismi Megalos Pyrgos, Cenevizliler zamanında Christtea Turris iken şu anki ismi bulunduğu semtten gelmektedir.
Simülatörü daha önceki gelişimizde kuleye çıktığımızda denemiştik. Bu simülatör İstanbul’un bir ön gösterimi gibi hazırlanmıştı. Helikopterde ilerliyor gibi bir durum söz konusu. Orta başarılı bir proje bana sorarsanız. Ancak yine de İstanbul’u bir de böyle görmek güzeldi.
Buradan ayrılırken oldukça güzel bir yeri keşfetmenin mutluluğu içinde kendimizi İstiklal caddesinin gürültülü kalabalığına alıştırmaya çalışıyorduk. Ancak bu gürültü bir keyiftir. Bunun yanı sıra önceki gelişimizde nostaljik tramvay ray yenileme çalışmalarının gerçek gürültüsü, işte o gürültü rahatsız edicidir. Bu sebeple belki de en çok bu nostaljik tramvayın tekrar gelişine daha çok sevindik.
Hoş geldin İstanbul’un aşkı tramvay. İlk hafta ücretsiz olduğunu öğrenmiştim önceden. Durağa giderek beklemeye başladık. Derken ağır ağır, sanki bir elektrik sistemi yoktu da bizim ona olan bağlılığımız ve sevgimizden güç alarak ilerliyor gibi yanımıza geldi. Özlemişiz be dedim içimden. Sıra ilerledi ve sonunda biz de binmiştik. Hep filmlerden ya da dizilerden görürdüm ya da siz de görürdünüz. Arkadan takılan ve koşup yetişip binmeye çalışan kişiler. Tehlikeli evet, ancak ne var ki bunu pek düşünen yoktu. Ben eskiden beri hep bunun bir adet ya da hep böyle yolculuk edildiğini düşünmüşümdür. Biliyorum ki yalnız değiliz bu konuda 😀 bunları düşünürken arkada bir yerlerde bir gürültü koptu. Sanki bir film setindeymişim gibi. Arkaya doğru eğilip baktığımda amcalar, teyzeler çocuklara bağırıyordu. –Yapmayın, arkadan takılıp gelmeyin tehlikeli diyorlardı. O an anladım ki bu bir film seti değildi, bunlar oluyordu ve ben nostaljik bir hava ile İstiklal kalabalığını süzmeye başladım tekrardan.
İlk günlerin heyecanı olacak ki. Herkes ellerindeki telefonları hazırlamış. Bu sevinç hepimizin der gibi aşağıda yaya da olsalar tramvay heyecanına kameraları ile katılıyorlardı. Ne güzel şey şu tramvay dedim. İçinde yolculuk eden de dışarda seyreden de oldukça memnun bir şekilde sevinçli ve de meraklıydı. Hele ki turistler, onların bu duruma olan tepkilerindeki karmaşayı hemen farkedersiniz. Sevinç, mutluluk, bilinmezlik, anlam verememe her şey vardı bakışlarında. Son birkaç tramvay düdüğünden sonra Taksim Meydanına gelmiştik. Artık inip bizim de birkaç hatıra fotoğrafı alma vaktimizdi. Bu nedenle iner inmez kamerama sarıldım. Oldukça güzel bir görüntü değil mi sizce de.
Avare avare dolaşma zamanımız başlamıştı. Eşimi Mango, H&M gibi bilimum giyim dükkanının olduğu yerde bırakırken ben de her zamanki gibi İstiklal Caddesini yeniden keşfe çıktım. Her gelişimde farklı bir tat aldığım kesinlikle doğru.
İSTİKLAL CADDESİ
İçerisinde bir sürü pasaj, Beyoğlu sineması, Balık pazarı, yemek dükkanları, Madame Tussauds İstanbul, çeşitli curator sergileri, tatlıcılar, çikolatacılar, kitabevleri, sokak sanatı icra eden çalgıcılar, sokak sanatçıları, kedileri, etrafta dolaşan yerli ve yabancı turistleri ile tam bir cümbüş… Liste o kadar uzun ki aralıksız yazmamız lazım. O kadar dolu bir cadde ki. Ara sokakları eğlence mekanları, yer yer konsolosluk binaları…
Sanki her yer insan, zaman zaman Adile Naşit’in Hababam Sınıfı’ndaki zil sesini andıran düdük sesi ile tramvayın kalabalığı geçişini görebilirsiniz.
Bir kenarda durup bu görüntülerin hepsine hâkim olabilirsiniz. Ben ise bu görüntüler eşliğinde ne yapacağıma karar vermeye çabalarken Yapı Kredi yayınlarının da içinde bulunduğu bir galeri binasından içeri giriverdim.
YAPI KREDİ VEDAT NEDİM TÖR MÜZESİ
İçerisi kat kat ve çeşitli sergiler, yağlı boya resimler ya da çeşitli güzel fotoğrafların olduğu bir galeri. Eğer denk gelirseniz uğramanızı tavsiye ederim. İçeride her katta temaya uygun bir konuşma videosu ekranlarda oynatılmaktadır.
Bu galeriyi de burada bıraktıktan sonra eşimle tekrar buluşmak için dışarıya çıkıyorum.
Aklımızda sürekli bir Balat merakı var. Ancak bu sefer gerçekleştiremedik. Umarız bir daha ki sefere daha planlı bir gezi ile bunu organize edebiliriz. Tabi ki bu gezi için bayaiyi.com sayfasını ziyaret etmek oldukça önemli ve mantıklı bir tercih. Buradan da bayaiyi.com kurucuları ile yaptığımız röportaja ulaşabilirsiniz.
BALIK PAZARI
Burada balık satıcılarını görebilirsiniz. Ayrıca bilimum deniz ürünü tadabilirsiniz. restoranlarda midye, kokoreç, deniz ürünleri deneyebilirsiniz.
TERKOS PASAJI
Bu pasaj içerisinde oldukça güzel ve ilginç kıyafetler bulabilirsiniz. Fiyatlar ortalama düzeyde ancak çeşit olarak oldukça iyi bir kıyafet pasajı. İzmirliler, ben, buraya gelince kendimi Kemeraltı çarşısına Çankaya’dan girmiş gibi hissediyorum. Oldukça dar bir sokak üzerinde kurulmuş bu pasaj değişik kıyafetler bulmak isteyenleri bekliyor. Terkos pasajına ulaşmak için ise İstiklal’e tünel tarafından gelirseniz yukarı doğru çıkarken sol tarafa bakmanız yeterli olacaktır. Bir süre sonra karşınıza çıkacaktır. Karşı tarafında da Hollanda Konsolosluğu yer almaktadır.
CİHANGİR
Tekrar buluştuğumuzda napalım diye haritalara kafamızı sokmuşken bir anda neden Cihangir’e gitmiyoruz diyiverdim. Ee hadi o zaman diye desteği de arkama alarak yola çıkacaktık ki Cihangir’e İstiklal’den nasıl gidilir bilmediğimizi hatırladım. Hemen kısa bir araştırma, birkaç alternatiften sonra Taksim Meydanındaki Burger King’den aşağı doğru (Sıraselviler Caddesi boyunca) dar kaldırımları izleyerek gitmeye karar verdik. Yolda ilerledikçe kaldırımlar bir daralıyor, bir hafif genişliyordu. Bazen de kaldırıma park edilen arabalar olunca arada yola inmek kaçınılmaz oluyordu. Ancak en sonunda Firuzağa Camii’ni gördük. Anladık ki Cihangir sınırlarına girmiştik. Gittiğimizde oldukça sakin bir ortam ile karşılaştık. Noluyordu yoksa kafamızda düşündüğümüz Cihangir ile bulunduğumuz yer farklılık mı gösteriyordu. Sonra biraz etrafı keşfetmek için yürüyelim dedik. Az ileride Orhan Kemal Müzesi. Saatlerimiz 1745 gibi bir saati gösteriyordu. Kapanışa oldukça yakın bir zamanda geldiğimiz için daha sonraki gelişimizde içeriyi keşfetme kararı aldık. Hava hafif hafif kararmaya başlamıştı artık. Biz de yürüyerek etrafı keşfetmeye farklı farklı sokaklara girerek ortamı koklamaya çalışıyorduk. Derken bir emlakçı gördük. Buralarda yaşanır kanısına vardıktan sonra bir de fiyatları görelim dedik. Hani bir geyik var ya iphone almak için ülke ülke çalışma saatleri yazılıyor filan. Bizim buralarda oturmak için çalışmamız gereken zamanı düşündüğümüzde heralde home office bir iş olmalı diye düşündük. Yoksa çalışmaktan eve gidemeyiz 🙂 kalan ya da önceden bilenler evleri ve fiyatlarının ne denli değdiğini yorumlara bırakırsa biz de ileride burayı tercih edip etmemeye karar verebiliriz 😉 Tabi normal fiyatta arasak belki de bulabilirdik ancak biz biraz kriterler ile düşündük desem yalan olmaz.
Cihangir kahvaltı mekânlarından tutun da yemek mekânlarına ve kendinizi hoş bir müzik ve hafif bir esinti ile sokaklara atabileceğiniz kafelere kadar pek çok mekâna ev sahipliği yapmaktadır. O nedenledir ki buralarda hayat mesai saatlerinden sonra başlar. Buralar o saatlerde canlanır, sandalyeler sokaklarda dolmaya başlar, hoş sohbetler buralarda kendine mutlaka bir yer bulur. Kafeler yan yana muhabbetler birbirine karışmış vaziyette ister içeri ister dışarı bir yere oturabilirsiniz.
Burada öncelikle Smyrna Cafe’ye girdik. İçerisi gerçekten çok hoş dizayn edilmiş ve harika şekilde donatılmış. Burada oturmadık çünkü o an birçok yeri görme isteğimiz vardı. Sadece mekanın havasını soluduk ve tekrar çıktık.
Dışarılarda pek çok kafe gördük. Bu da seçimi zorlaştırıyordu. Hafiften mekanlar da dolmaya başlamıştı. Ancak kendimizi hemen bir yere atmadan önce çevreyi görmek istiyorduk. Bu nedenle bi’ take away işimizi görür dedik. Önümüze Kronotrop çıktı.
Oldukça harika bir mekan, içi ve dışı tam bir Cihangir kafesi. Buradan bir Cappucino alıp yürüyüşümüze devam etme amacındaydık. Nitekim de öyle de yaptık. Ancak içtiğim en iyi Cappucinolardan biriydi. Tamam V for Vendetta (Vedat Milor’un Cem Yılmaz tarafından tabiri) değiliz ama içtiklerimizi karşılaştırmayı da biliyoruz 🙂 bu oldukça güzel bir kahveydi.
Tekrar yola düştük. Mekanları bir bir geçtik. Bazen daralan sokaklara girdik, çıktık. Derken bir yere vardık. Burada bir turşucu vardı. Kahvem bitmemişti. Ancak yine de denemek istemiştim. Adına baktığımda Asri Turşucu yazıyordu. İsim bana bir yerden tanıdık geliyordu. Önceden araştırdığım sitelere baktığımda buranın Neşeli Günler filminde de kullanılan turşucu olduğunu anladım. Hemen içeri girdik. Bir turşu suyu sipariş ederken turşu suyunda ne olduğunu sordum. Limon ile yaptıklarını öğrendim. Buradan bu yazı ile Münir Özkul gibi usta bir tiyatro ve sinema sanatçısının vefatını öğrendiğimizdeki üzüntümüzü ve o güzel insanın sanatımız için yaptıklarını düşünerek Allah’tan rahmet, ailesine ve sevdiklerine başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz. Buradan Münir Özkul’u yüzümüzde onu tebessümle hatırlatacak bir video paylaşarak ayrılıyoruz.
Turşucudan çıktıktan sonra spontane yürüyüşlerimize devam ettik. Bu sayede önümüze Adile Naşit Sokak çıktı. Çok güzel bir duvar resmi yapılmıştı buraya. Gerçekten biz çok beğendik. Buraya da fotosunu bırakıyoruz.
Dönerken ise Taksim meydanına çıkmadan hemen önce sola dönerek Meşelik Sokağı’na dalıyoruz. İçerisinde Özel Esayan Ermeni Lisesi ve Özel Zapyon Rum Lisesi karşılıklı olarak bulunmaktadır. Rum lisesinin yanında ise Ayia Triada Rum Ortodoks Kilisesi yer almaktadır. Ziyaret saatlerine baktık. Şu an kapalı olduğu için sonraki günlerde gelmeye karar verdik. Yol sonunda tekrar İstiklal Caddesindeydik. Buradan sola dönerek aşağı, Galata’ya doğru, inmeye başladık. Yol üzerinde sol tarafta Sent Antuan Kilisesne denk geldik. hadi dedik girelim, gezelim.
St. ANTUAN KİLİSESİ
Christmas ve yılbaşına istinaden avlusu ve içerisi çeşitli sahneler ile süslenmişti. Bu sahnelere ışıklar ve çeşitli süsler eşlik etmekteydi. Bugüne kadar iki ya da üç kez gezsem de binasının dışardan bu kadar büyük ve yüksek bir yapıda olduğunu bu ziyaretimde farketmiştim. Seyahatler insanda pek çok farkındalık yaratıyordu galiba. Bu düşünceler ile kapıyı araladım ve içeri girdim. Telefonumu da sessize aldım. Dolaşırken içerisinin ne kadar büyük inşa edildiğini gördüm. Bu da klasik Avrupa kiliselerini ve büyük ve ihtişamlı yapısını hatırlattı bana. Bu da onların bir yansıması gibi İstiklal Caddesinde bulunmaktaydı. Burası İtalyan mimar tarafından betonarme olarak inşa edilmiştir. Neogotik bir tarzı mevcuttur.
Burası o kadar dükkân içerisinde bazen bulunması zor. Bu nedenle Tünelden Galatasaray’a giderken sağ tarafta bulunmaktadır. İçeride ibadet için oturma alanı bulunmaktadır. Açık olan zamanları ve dini tören zamanları yazılı olarak bulunmaktadır.
EVE DÖNÜŞ
Tekrar Galata’dan aşağı doğru sallanarak yol sonundaki vapurlarla Kadıköy’e dönüş yolculuğumuz başladı. Vapura bindiğimizde ise bir müzik ziyafeti bizi bekliyordu. Keyifli vapur yolculuğumuzun ardından 130 numaralı otobüslerden kendi rotamıza uygun olana bindik ve Tuzla’ya vardık.
Ancak İstanbul gezimiz burada sonlanmadı…
Beğendiyseniz yorum yapmayı ve Instagram üzerinden takibi unutmayın. Şirince yazımız için tık tık.
Dünyayı Gezerken görüşmek dileğiyle…
9 Yorum
Akın Terzioğlu
Acaba burada Miniatürk ve boğaza karşı bir çayda mı olmalıydı ? 🙂
dunyayigezerken
Evet kesinlikle. Ancak şuraya da gidelim burayı da görelim derken baya vakit alıyor İstanbul yollarında. Şimdiden vol2 hatta vol3 ile İstanbul yazımız devam edecek. Ancak önerilerinizi de yapılacaklar listemize ekledik. Teşekkür ederiz 😊😊
esra
o kadar güzel anlatmışsınızki nasıl bir tarihin altında yasadıgımızın farkına varıyor ınsan
dunyayigezerken
Çok teşekkür ederiz. Evet, İstanbul gerçekten bir harika.
Gezilesiyer.com
Merhaba, araştırma yaparken rastladım sitenize. merhaba demeden de geçmek istemedim. sonunda şöyle dolu dolu içerik görebildik. 🙂 umarım başarılarınız daim olur.. iyi günler..
dünyayıgezerken
Merhaba, çok teşekkür ederiz. Umarız daha da iyi yazılar ile devam ederiz. 😀
Piglet
Yine oldukça akıcı, eğlenceli ve bilgilendirici bir yazı olmuş🙏🙏İstanbul’u neredeyse karış karış bilmeme rağmen tek solukta okudum. Biraz olsun İstanbul özlemimi giderdiğiniz için teşekkür ederim güzel insanlar🙏🙏. (By PiGLeT)
dünyayıgezerken
Yaa, çok teşekkür ederiz 🙂 Birimiz İstanbullu olduğu için İstanbul hakkında da bir şeyler yazalım dedik. Gezip keşfettikçe devamı gelecektir. Çünkü tek yazıya sığamayacak büyüklükte tarih ve kültür birikimine sahip bir şehir. Ayrıca rica ederiz ne demek, biz de okuduğunuz için teşekkür ederiz :)) 🙏🙏
Geri bildirim: